GEYİK 7

Geri Ana Sayfa İleri

soncografyaci.50megs.com

 Bugün : SİTEMİZDE ŞU AN ONLİNE 18  ZİYARETÇİMİZ VAR. Sitemizi arkadaşınıza tavsiye etmek için lütden tıklayınız  
 
Ülkeleri Canlı Seyredin

 

Depremler
Marmara Bölgesi
Karadeniz Bölgesi
Ege Bölgesi
Akdeniz Bölgesi
İç Anadolu Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Türkiye'de Gün...
Uzay Fotoları 1
Uzay Fotoları 2
Uzay Fotoları 3
Uzay Fotoları 4
ADAMIN BİRİ
ASKER
AŞK
AV-SPOR
BEKTAŞİ
Bektaşi 2
DELİ
DOĞU ANADOLU
DOKTOR
Karadeniz 1
Karadeniz 2
Karadeniz 3
KAYSERİLİ
Nasreddin Hoca 1
Nasreddin Hoca 2
Nasreddin Hoca 3
Nasreddin Hoca 4
GENEL
GENEL 2
GENEL 3
GENEL 4
GENEL 5
GEYİK
GEYİK 2
GEYİK 3
GEYİK 4
GEYİK 5
GEYİK 6
GEYİK 7
GEYİK 8
GEYİK 9
GEYİK 10
GEYİK 11
GEYİK 12
GEYİK 13
GEYİK 15
Öğrenci
Özlü Sözler 1
Özlü Sözler 2
Özlü Sözler 3
Özlü Sözler 4
Özlü Sözler 5
Özlü Sözler 6
Özlü Sözler 7
Sarhoş
Şoför
Temel 1
Temel 2
Temel 3
Temel 4
Temel 5
Temel 6
Temel 7
Temel 8
Ünlü
Önerileriniz
Download
Peribacaları

 

 

Tükenmez Kalemler

Hayati önem taşıyan tükenmez kalemlerimiz kimi zaman bizleri ne kadar mesut ve bahtiyar ederler. Okullarımızda, ofislerimizde, evlerimizde ve hatta dört renkli modelleriyle trenlerimizde hayatımıza renk katarlar. Biraz evvel bahsi geçen bu dört renkli kalemleri asla amacına uygun olarak yani; "kırmızıya basayım başlığımı yazayım, maviye basayım yazımı yazayım" zihniyetiyle kullanmayız. Dördüne birden basma güdüsü insanın tüm benliğini sarar. Zaten amacına uygun olarak kullanmak isteseniz de bu dört rengin hiçbiri adam gibi yazmaz.

"Çıtçıtlı" modellerimiz vardır ki bunlar tek renktir. Günümüzün en yaygın tükenmez kalem türünü oluşturan "çıtçıtlı" tükenmez kalemler sıkıntılı dakikalarımızda "bas çıtlat hop zıplat" oyunuyla günün tüm stresini saniyede yokediverir. Kalemi ters çevirip sıraya bir kere bastırdığınızda kalemin ucu çıkar, ikincide "çotaaaa" diye havaya fırlar. Eğlenceliktir.

Tükenmez kalemler ile uzun süre yazı yazdığımızda kalemin ucunda ufak mürekkep parçacıkları birikir. Bu mürekkep parçacıkları kağıtın üzerine bulaşıverir ve onları silmeye çalıştığımızda canım dönem ödevinin içine ediliverir. Bu trajediyi yaşamamak için, kalemin ucunu sık sık etraftaki herhangi bir materyale evire çevire sürttürerek dezenfekte etmemiz gerekir.

Tükenmez kalemlerimizin negatif özelliklerinden biri masa olmayan bir ortamda; kağıdı duvara yada arkadaşımızın sırtına yaslayarak yazmaya çalıştığımızda, genellikle ikinci, en olmadı üçüncü kelimede yazma özelliğini yitirmesidir. Kalemin kıçına doğru toplanan mürekkebi tekrar ağzına doğru yönlendirebilmek için kalemi önce birkaç defa yukarı aşağı sallayıp, yazma işlemine kalemi kıçı havaya dik bir pozisyonda devam ederiz. Fakat yazı da bok gibi olur be arkadaş.

İkinci negatif özelliği ise hayatımızın bütün evrelerinde elimizin altında olan bu kalemlerin acil durumlarda, özellikle telefon görüşmelerinde, her nasıl oluyorsa partneri kağıdı da yanına alarak yerin dibine girmesidir. Bu gibi durumlarda etraftaki herhangi sivri uçlu bir şeyi kağıda vargücümüzle bastırmak yada "lan ben bunu aklımda tutarım" tiribine girmek uygulanacak çözümlerden en önemlilerdir.

Dantel Örtüler

Hemen her kadının tutkusu olduğu kadar, her erkeğin de kıl olduğu şeylerdir evin her köşesindeki örtüler. Bu örtüler hakkında dikkat edilmesi gereken şeylerden bahsetmek istiyorum önce:

Bu örtüler haftada bir değiştirilmelidir ki geçen hafta gelen komşu bu hafta tekrar gelirse ele güne dedikodu malzemesi olmayalım. İkinci dikkat etmemiz gereken husus ise örtüleri her saat başı kontrol ederek sehpanın tam ortasında durmalarını sağlamak, sağa sola kayarak disiplinsizlik yapmalarını önlemektir.

Bu örtüler bulundukları yerler ile insanları dumura uğratırlar. Çocukluğumda, orada ne işi olduğunu şimdi bile çözemediğim kocaman bir dantel örtü televizyonun üzerinde dururdu. Asıl önemli olan ise bu örtünün bir köşesinin aşağıya sarkık durması ve 56 ekran televizyonun yarısını kapamasıydı. Dantelin ucunu güzelce kaldırıp katlamadan televizyonu açmak veya televizyon kapatıldıktan sonra örtüyü tekrar ekranın üzerine kapatmamak o zamanlar işleyebileceğimiz en büyük suçlardandı. Bir de telefonların üzerinde duran danteller vardır ki bir dantelin telefonu ne kadar çekici hale getirdiğinin takdirini size bırakıyorum. Yalnız şunu söyleyeyim, bu örtüyü her zaman telefonun ahizesiyle birlikte avuçlamış, bu sebepten dolayıda hep ev sahibesinin kötü bakışlarına maruz kalmışımdır.

Misafirliğe gittiğimiz bir yerde görmüştüm; evin hanımı süs olarak koyduğu küçük bir gaz lambasının üzerine ve de kalorifer peteklerinin üzerine dantel koyarak kendi çapında bir dumur hikayesi sergilemekteydi.

Yine bir evde, eskiden annelerimizin halı süpürmek için kullandığı gırgır denen aletin üzerinde bir örtü görmüştüm. Fakat bu ev hanımı örtüyü iki köşesinden gırgırın gübür boşaltma mandallarına geçirerek oraya sabitlemişti ve üzerinde örtü takılı gırgırla halılarını süpürürken dünyanın en mutlu insanıydı. Ve hayatımın en büyük dumurunu aynı örtüyü yeni yerinde görünce yaşamıştım. Eminim ki bir çoğunuz bana inanmayacaksınız ama bir gün o evde tuvalete girseniz ve işerken kafanızı yukarı kaldırdığınızda o örtüyü görseydiniz; evet tam orada; sifonun üzerinde, sinir krizi mi geçirirdiniz yoksa kahkaha krizine mi tutulurdunuz merak ediyorum.


Bir ekleme: Bazı yörelerde, belki çok eskiden ama, kız tarafı oğlan tarafına hediye olarak dantel don götürürmüş. : )

Belediye Otobüsleri

Tekli koltuklarda oturuyorum ve iki üç kişi ayakta kalmış. İçimden; neyse ki gençler, diyorum. Ve otobüs hareket ediyor. Dua ediyorum. Her durduğumuz durakta strese giriyorum. Otobüsün girişinde beyaz saç görünce veya "Evladım" sesini duyunca terler akıyor sırtımdan. Çünkü oturan tek genç benim.
Yaşlı geliyor ve yanımda duruyor. Orta yaşlıların pis ve nefret dolu bakışları arasında uyuma numarası, hasta numarası yapıyorum, göz göze gelmiyorum. İnsanların hep benim hakkımda , Ne yüzsüz genç, saygı diye bir şey kalmadı, diye konuştuklarını düşünüyorum. Yaşlılar bindikten bir iki durak sonra 'DURACAK' düğmesine basınca içimi bir sevinç kaplıyor, rahatlıyorum. Ama bazen 40 yaş civarı bayanlar yer veriyim diye başımda durunca ve sürekli bana bakıp, bazen de fiziki temas yapınca sadece yer vermemekle kalmıyorum, içimden küfür de ediyorum. Çünkü yaşlı tiriplerine giren bu kadınlara gıcık oluyorum. Yanımda veya önde oturan bir genç yer verdiğinde ona içimden teşekkür ediyorum, ve bazen de yan koltukta oturan gencin yer vereceğini gördüğümde çevremdekilerin sempatisini kazanmak için; Aaa, buraya oturun isterseniz, deyip, kalkıyormuş numarası yapıyorum. Yaşlı, Yok evladım sen otur, deyince de keyifle tekrar yerime kuruluyorum.
Son durağa yaklaşınca sevinç ve rahatlık başlıyor, ve ben, asık suratlı orta yaş grubunun nefret dolu bakışları arasında huzurla ve vicdanen rahat olarak otobüsten iniyorum.

Otobüste giderken cep telefonu sesi duyulunca, herkes bi sağına soluna bakar sonra birisi "Alo ne var!" deyince rahatlar. Hep de aynı geyikler yapılır:
Herife bak be. Ceptelfonu var, otobüse biniyo.
Ya da;
Benimki değilmiş. Eheh. Benim de var da.

İ.E.T.T Otobüslerinde Pencere Açma Ayrıntısı ve Fobisi
Allahım o ne korkudur öyle. En arkada güzel bir kız görür, binbir karizmayla arkaya doğru ilerlersin. Tam o sırada koltuğa rahatça kurulmuş olan yaşlı teyze sıcaktan bunalmıştır. Seni gözüne kestirir, ve şöyle der:
Yavrum çok sıcak oldu. Sana zahmet şu camı açar mısın?
Başına geleceklerin farkında olduğun için teyzeye ölümcül bakışlar fırlatıp onu sindirmeye çalışırsın ama o yılmaz, bütün masumiyetiyle bakarak seni çaresiz bırakır. Ucundan, kıyısından, köşesinden tutarak camı açmaya çalışırsın, asla açılmaz. Kıçını yırtma ve otobüsün ortasında osurma pahasına asılırsın, ama ı-ıh, lanet cam açılmaz. Dönersin teyzeye, bütün nefretini kusarak, Sıkışmış teyze açılmıyo, dersin. O da sana; Peki yavrum açılmıyorsa önemli değil, der ama içinden; Amma da cılız oğlanmış, diye geçirmektedir.
Sen karizma sarsılmış vaziyette kızın yanından geçerken kafanı bile kaldıramazsın. Gerizekalı teyze günün içine etmiştir.

Durakta bekleriz, otobüs gelir. Çok dolu diildir. Bineriz, kendimize oturacak bi yer ararız. Acaba burdaki tek kişilik yerlere mi otursak, yoksa ortadaki bissürü kişilik yerlere mi. Şu arkadaki iki kişilik yerler?

Tek kişilik yerler
İyidir. Yanımızda okuyacak bişiler varsa en baba yerler orasıdır. Dışarıyı seyredersin. Ama yaşlı birinin yanına gelip dikilmesi işten bile diildir. Sen kalkıp yer vercen ya, kalkmak da istemiyon, baba gibi yeri bulmuşun.
Bazen şöyle oluyo: Ayaktaki diğer tiplerden biri senin oturmanı çekemiyo ve; Arkadaşım, bakar mısın! Bak teyze ayakta. Ona yerini verir misin? diyo. Allaaaa, sinir. Teyze de sana diil de ona, "Saol evladım" diyo ve sen yerin dibine geçiyosun. Eşşooleşşek.

Bissürü kişilik yerler
4'er tane karşılıklı, yanyana oluyo bunnar. Ama rahat diil. Dışarıyı seyredemiyon. Ayakta duranlar yoksa karşıdaki oturanlarla gözgöze geliyon. Gelmemek için gökyüzüne felan bakıyon. Hep de havaya bakıcak diilsin ya, biraz da yere bakıyon. En iyisi yine okuycak bişiiler bulunması. Yanına şişko birisi gelip seni sıkıştırabilir. Ama bir kızın gelip yanına oturması da muhtemel. Eğer bu yerlerin uç taraftaki oturaklarına oturmazsan ikinci şans biraz daha artıyo. Tabi birinci de.
Riski göze almayan kazanamaz.

İki kişilik yerler
Bunlar en baba yerler. Dışarıyı da seyredersin, okuycaanı da okursun. İç tarafa oturursan yerinden kalkma gibi bi olay da ortadan kalkar, yanına bi kız gelip oturabilir de. Bu kız gelmesi olayına çok taktım. Şimdi beklersin kız gelicek diye. Geliyolar, arkaya geçiyolar.
Bu da geçti. Alala. Niye oturmuyolar ya? İlerden bi tip geliyo, gravatlı falan, yaklaştı, evet, aha! Yanıma oturdu. Gıcık.

İstanbul'umuzun çılgın otobüslerine binerken herkesin akbili gururla; di-nu-nu ... di-nu-nu ... di-nuu (1 ve 2 öğrenci; 3, tam) diye öter fakat bazı mazlumların akbili "Daaaat" diye Nicholas Cage'in bile karizmasını yok edecek bir ses çıkarır. Bunun üzerine şoku atlatamayan göt arkadaşımız da durumu kurtarmak için "Aaa! Bu ne zaman bitti? Yeni doldurmuştum" gibi bi kaç kelime ile çırpınır. Faydasızdır, acırım.

Otobüs fazla kalabalık değil ama oturacak yer de yok. Soora biri kalkıyo, yeri boşalıyo, üç kişi zalak zalak birbirine bakıyo ve tek tek hepsi şunu düşünüyo;
- Oturursam amma da meraklıymış oturmaya diicekler.


Okul çıkışı otobüs duraana giderken, uzaktan gördüün otobüsü yakalamak için koşarsan otobüs seninki değildir, koşmazsan seninkidir. Bu yüzden 20 dakka beklersin. Bir de, çıkışta eve değilde başka bir yere gidiyorsan normalde yirmi ila yirmi beş dakka beklediğin otobüsten 2-3 tane arka arkaya gelir, beklediğin gelmez. Ertesi gün ise yine yirmi ila yirmi beş dakka otobüs beklersin.

Otobüs kalabalıktır ve ayakta gitmek zorundasındır. Ortalarda biyerlerde tavandan yere dooru demir bi çubuk koymuşlardır, herkes tutunsun ona diye. Hem üst demirdeki o sallanan şeylere tutunduunda dengeyi korumakta zorluk çekersin. Bu yüzden ısrarla uzun demir çubuua tutunmak istersin. Ama gelgör ki dallamanın teki oraya sırtını dayamıştır ve sana tutunacak yer bırakmamıştır. Orada sinsi sinsi bekler, öne meylettiği bir anda "Pat" diye tutunursun oraya. Sırtını tekrar dayadıında senin elin vardır, artık ordadır. Kıl olur ama bişi söyleyemez. Taraflardan biri ininceye kadar bu savaş sürer. Burnunu bile kaşımazsın bu süreç içerisinde.


Hani otobüse binip üç'lü oturaklarda karşılıklı otururken ister istemez karşındakini süzersin ya, bi de yakalanınca; "Hah. Ben sana mı bakıyom? Hiç bi kere, dışarı bakıyom işte!" edasıyla çaktırmadan bir dükkan yazısını okuyomuş tiribiyle, bi de utanmadan gözümüzü bilem kısarız.

Dolu bi otobüsle yanyana yürümek nası bişey acaba? Özellikle de, otobüs dolu, yürüdüğüm kaldırım boşsa. Trafik sıkışık, otobüs yavaş gidiyo. Ben de kaldırımdayım. Kaldırımın bittiği yerde, koca dümdüz bi duvar. Oh, tam perdede, sahnedeyim yani. Şindi camın kenarındaki dışarı bakan insanlar, hareket eden bişeyi görüyolar, beni. Ne yani, duvara mı bakıcaklar? İlla da bişeye bakılması gerekiyosa, ordan geçen başka biri, hatta duvarda afiş filan da yoksa, bakılabilecek en iyi şey benim. Nefis. Hiç görmedikleri bi insan işte. Aaa montu var! Aaa walkman dinliyo! Bak bak, elini cebine soktu! Benim onlara bakmıyacağımı bilip rahat rahat beni izleyebilirler. Ben nası bakiyimki, onlar 100 kişi. Onların bi tür; "Grup içinde bakıyor olma" gibi bi hakları var. Hem ben niye bi otobüsün içine bakıyım ki? Yürürken doğal olan önüne bakmak. Ulan amma yavaş gidiyo ha! Vay be, ne acayip, koca otobüsle ciddi ciddi yanyana gidiyoz.

Arabayla giderken de otobüsle yanyana gelinmez mi? Gelinir elbet. Hele köprü trafiği ise. Sen arabandasın, üstelik yalnızsın. Otobüstekiler ise arkadaşın dediği gibi yüz kişi. Ne yüz kişisi be, iki yüz kişi, üstelik sıkış sıkış. Bi an gözlerin takılır, ama hemen gözlerini kaçırırsın. Hem insanların sıkış sıkış, ızdırap içinde yolculuk ettiği yolun üzerinde, padişah gibi takıl, hem de dik dik gözlerinin içine bak ha!! İmkansız.

Ah hele otobüs önüne denk geldiyse. Ya o en arkada duranlar, yüzlerini pencereye çevirmiş, sana bakıyorlarsa. Allahım.

Burun Karıştırma

"Ben yalnız kaldığım vakit burnumu karıştırmıyorum" diyen kişi ya yalancıdır, ya da dünyanın en sıkıcı insanı. Kadınlar genelde burunlarını karıştırmadıklarını savunurlar. Erkekler ise burun karıştırma muhabbeti açıldığı vakit pişkince sırıtırlar.

Ciddi bir ortamdasınız. Birden burnunuzdaki o nefis şeyi farkediyorsunuz fakat mümkün değil o sırada burnunuzla oynamanız. "Allahım şu iş bitse, buradan gitsem, manyak gibi sümüklerimle oynaşsam" diye içiniz içinize sığmaz. Asansör bu iş için en uygun yerdir. Aşağıya inilecek kısa sürede tatağı burundan çıkarmayı becerip "top" haline getirebilmeniz gerekir. Bunun için işaret parmağını hafif bir kanca hareketiyle gereken yere daldırmak ve ustaca çıkarmak gerekir. Çıkardıktan sonra "Parayı görelim" nidasıyla beraber yapılan el hareketi uygulanır tatağa. İşaret ve baş parmak arasında "yandım allah" dedirtene kadar yuvarlanır ve top haline getirilir. Artık son aşamaya gelinmiştir. Malzeme baş parmak üzerinde dengede tutulur, orta parmakla vurulan sert bir fiskeyle "cuff" diye uzaklara fırlatılır. Hemen sessizlik sağlanır. Bir saniye kadar sonra huzur verici bir "pıt" sesi duyulur. Artık sümük yeni yerine kavuşmuştur. Bu nefis deneyimi yaşadıktan sonra sağda solda "ben burnumu karıştırmam" demek büyük ayıptır. Ben asla seks yapmam diyor musunuz?


Eğer kütle sert değil de yumuşak ve ıslaksa sorun vardır. Bunları çıkarmak da yok etmek de ilki kadar kolay olmaz. Zar zor elinizi rezil edip çıkarsanız bile bunu yuvarlayamazsınız. Bunlardan en iyi kurtulma yöntemi masa veya sandalye altına yapıştırmaktır. Bi de profilden bakıldığında burnunu karıştırıyomuş gibi görünüp aslında burnunun yanıyla oynayan adamlar vardır ki bunu niye yaparlar sormak gerekir.

Sabah Ereksiyonu

Sabahları bi ses "Hadi evladım, kalk. Geç kalıcan" diye. O anda gözlerini açarsın annen başında. "Taam kalkıcam yaaa. Git taam geliyorum şimdi." dersin. Bunun sebebini bugüne kadar ebeveynlerimiz ve bizler hep "gec yatıyo tabi, kalkamıyo" diye biliriz, sigaraya bahane buluruz ama öle diil işte. Olay sabah ereksiyonundadır. Anneyi farkettiğimizde üstümüzdeki yorgana iyice sarılarak, ereksiyon etkilerini kamufle etmeye çalışırız. "İn lan in" diye yırtınırken mutfaktan gelen "Hadisene oğlum, bak geç kalıcan kahvaltı hazır" sesleri de deli eder adamı. Tamam gelicez işte, insin şu gelicem ya! Halden de anlamazlar ki. Hep çagırırlar. E öyle ereksiyon doruktayken ailenin karşısına "Günaydııınn" diye de çıkılmaz ki. Herkes gözü aynı yere kitlenmiş şekilde "Oy oy oy gün hakikaten aydınmış senin için" demezler mi? Derler ya.

Misafirlik Notları

Nasılsın?
İyiyim teyze sen nasılsın?
Misafirliğe gidildiğinde, ekseriyetle akrabaların yoğun olduğu bayram ziyaretlerinde, kalabalık ve uzun süredir birbirini görmeyen bir ekip, bol dantelli odada tesbih taneleri gibi dizilir ve nasılsın'lar başlar. O başörtülü teyze başlatır hep. Bir nasılsın başlar ki; ne kulaklarınıza inanabilirsiniz, ne de karşınızdakilerin android olmadığına. 4 kişilik bir grupta 12, 8 kişilik bir grupta 56 tane "Nasılsınız"; karşışılığında 56 tane "İyiyim siz nasılsınız?" duyarsınız. Herkes sırayla birbirine iyi olup olmadığını sorar. İçimizden hep; "Az önce bıyıklı amcaya nasıl olduğumu söylemiştim, dinleseydin." Ya da "Valla hepiniz bu kadar iyi olduğunuza göre, ben muhteşemim." demek gelir, ama demeyiz. Terbiyeli Türk gençleriyiz ya biz; bazen, "İyiyim teyzecim siz nasılsınız?" diyerek gönüllerini hoş ederiz, bazen sadece "İyiyim" der, solundaki kadına iyiyim demek üzere hazırlanırız.

Okuyo musun teyze sen de? İyiyim ben... Çok iyiyim, gönlünü ferah tut.
nur & zuxxi

Minik Misafir
Ya hani eve küçük afacan bi çocukla şirin bi teyze misafirliğe gelir. İnsanı bayan, "Nasılsınız, iyi misiniz?" sohbetinden sonra ev sahibi ufaklığa döner ve; "Sen benimle kal ha? Annen gitsin ben senin annen olayım." der. Sonra anne de manyak komşuya uyar; "Kalcan mı?" der.
Bu ne salak bi geyiktir. Çocuk, kalcam, dese anne bırakacak mı? Ev sahibi teyze gerçekten o afacana anne olacak mı? Bu çozuk fazlalık mı? Annesi onu niye teyzeye veriyo? Teyze salak mı? Her evine gelen çocuğu yanına alıp ne yapacak? Böbrek taciri mi?
Bunlar eminim bana da soruldu ama çok ufaktım, tefektim; ne düşünerek ne cevap verdiğimi unuttum.

 
 
                   Son Değişiklik: 14-06-2005 13:12.